Bir koca çınar: Prof. Dr. Donald Shaw


Belki de her insanın hayatında birileri vardır: Ona el uzatan, rehberlik eden, kapı açan, bir yerden bir yere ulaşmasını sağlayan, beklenmedik bir anda ona beklemediği bir iyiliği sunan…

Ne kadar şanslıyım ki, benim hayatımda da birkaç isimden söz edebilirim…

Donald Shaw onlardan biriydi…
 
Söze nasıl başlasam bilemiyorum: Zihnimdeki anıları toparlamam sanırım biraz zaman alacak…

2000’li yılların başında e-posta yoluyla tanıştık büyük kuramcı, gündem belirleme kuramının isim babalarından Prof. Dr. Donald Shaw’la…

Sonra kıymetli hocalarım Prof. Dr. Maxwell McCombs, Prof. Dr. Donald Shaw ve Prof. Dr. Judith Litterst’ı, doktora tez danışmanım Prof. Dr. Uğur Demiray ve sevgili hocam Merter Oral ile birlikte havaalanından alıp İstanbul, Eskişehir, Konya, Akşehir, Nevşehir, Ürgüp, Kapadokya derken yaklaşık 2000 kilometre yol kat ettik…
 

Donald Shaw, sigara içtiği için Uğur hocamın arabasında, Judith Litterst de onunla birlikte; ben, genç akademisyen, Merter Oral ve Maxwell McCombs hocamızla kendi arabamda…

Belki de hepimizin hayatının en güzel gezilerinden biriydi…

Tarihi yerleri, eserleri titizlikle incelediğini görmüştüm Shaw hocamızın…

Bu arada, tekrar Allah rahmet eylesin Uğur hocama, Merter hocama…

Onlar da rahmetli oldu…





Sonra misafir öğretim üyesi olarak Prof. Dr. Maxwell McCombs hocamın davetiyle Amerika’ya gittim. Sene 2002…
 
Kıymetli hocam, sevgili arkadaşım, aynı sırada McCombs hocamızın davetlisi olan Prof. Dr. Serra Görpe ile birlikte, Prof. Dr. Donald Shaw bizi North Carolina’da Chappell Hill’de ağarladı. Geçti direksiyona, saatlerce sürüp bizi okyanus kıyısına götürdü. Ayaklarımızı denize soktuk, birlikte balık yedik… Farklı bir balıktı, buralarda yemediklerimizden…


Sonra (belki de önce) bir gün Amerika’da University of Texas’a, Austin’e ziyarete gelmişti hocamız…
Ona yaptığım çalışmadan söz ettim. Bir de makale vardı hazırlamak istediğim. Önce çıktı aldık ve geçtik büyük bir salona… Hayatımda gördüğüm en büyük, en uzun masalardan biri vardı salonda. Masif, görkemli, upuzun, tarihi bir masa ve onun bir o kadar tarihi ve kıymetli olduğunu düşündüğüm koltukları…
 
Benim makalenin sayfalarını yan yana dizdi hocam masanın üzerine… 

Sonra aldı eline 50 santimlik metal/plastik bir cetvel… 

Başladı paragraf paragraf cetvelle kesmeye…
 
Bir yandan sorular soruyor, bir yandan da kestiği paragrafları alt alta uygun gelecek şekilde bantla yapıştırıyordu. Yap-boz oynar gibiydik. Onu oraya, bunu buraya yapıştırdı hocam. Bir yandan da ne yaptığını anlatarak…

Bir makalenin nasıl düzenlenmesi gerektiğini uygulamalı olarak öğretmişti o gün…





Prof. Dr. Maxwell McCombs, Prof. Dr. Serra Görpe ile birlikte bir sonraki yıl, bu yıl 18’incisini gerçekleştireceğimiz “International Symposium: Communication in the Millennium” toplantılarını başlattık. Bir yıl Amerika’da bir yıl Türkiye’de…

Pek çok hocam, arkadaşım, hayatlarında ilk kez, daha önce benim olduğu gibi Amerika vizesi aldı, orayı gördü, hayatlarında ilk kez İngilizce bir akademik sunum gerçekleştirdi…

Pek çok akademisyen için büyük bir deneyim, büyük bir eğitim platformu, büyük bir kariyer basamağı oldu bu sempozyum…


Prof. Dr. Shaw ile görüşmelerimiz pek çok vesileyle devam etti…

Eskişehir’de, İstanbul’da, Amerika’nın farklı şehirlerinde…

Daha çok da “mailleştik”…


Eskişehir’de Hamamyolu’nu gezerken neredeyse 20 yıl önce, hocamızın “30 yıl önceki … gibi” dediğini hatırlıyorum…




Bu sabah, tahmin ettiğiniz gibi acı haberini aldım...

Gelecek hafta Communication in the Millennium’un 18’incisini Erzurum’da gerçekleştireceğiz. Bu yıl ev sahibi, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi…

Fakültenin Dekanı Prof. Dr. Adem Yılmaz…

Organizasyon Komitesi Başkanı, Doç. Dr. Besim Yıldırım...

İkisi de benim Konya, Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesinde araştırma görevlisi iken ders verdiğim ilk öğrencilerimden…

CIM sempozyumunun önemli isimleri, benim için kıymetli arkadaşlar…



Oğlu Matt Shaw, bu sabah uyandığımda okuduğum Facebook paylaşımında şöyle yazmış:

“Babam Donald Shaw, birkaç hafta hastalık ve beş gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 19 Ekim’de bu gece öldü. Kız kardeşim Dona ve ben onunla birlikteydik. 85. Doğum gününün üzerinden bir haftadan az bir süre geçmişti. Bugün günün büyük bir bölümünde uyuyordu. Babam kartalları sevdiği için bir arkadaşım ‘On Eagles’ Wings” adlı bir ilahiyi çalmamı önermişti. Michael Crawford’un bir versiyonunu buldum. Bu beni Crawford’un oynadığı “Operadaki Hayalet”in film müziğini koymaya sevk etti. Babam bu şovu çok sevmişti ve gezilerde arabasında CD’yi tekrar tekrar çalardı… ‘Beni Düşün’ başladığında babamın gözleri hafifçe açıldı, beni tanıdığını hissettim, nefesi değişmiş gibiydi. Babam ‘Senden Tek İstediğim Şey’ sırasında çok hareketsiz kaldığında ve sonra gittiğinde müziğin tadını çıkarıyorduk ve I. Perde’nin neredeyse tamamını dinlemiştik.…”



Allah rahmet eylesin…

Mekânı cennet olsun…

Sevenlerinin başı sağ olsun…

Belki buluşmuşlardır Uğur hocamla ve Merter hocamla, bizi izliyorlardır…

“Selam olsun…”