TELEFONUNUZU bırakmadan uyuyamıyor musunuz?
Belki de geceyi değil, kendinizi kaydırıyorsunuzdur...
Dijital gece vardiyası zihninizi nasıl etkiliyor, hiç düşündünüz mü?
Sosyal medyanın artık hayatımızın sıradan bir parçası olduğu bir dönemdeyiz. Ancak bu sıradanlık, bazen olağan dışı etkiler doğurabiliyor. Özellikle gece saatlerinde yapılan uzun süreli sosyal medya kullanımı, tahmin ettiğimizden çok daha derin zihinsel ve duygusal izler bırakıyor.
Bu etkilere yakından bakmak için
yürüttüğümüz araştırmada, 359 katılımcının deneyimlerini analiz ettik.
Katılımcıların yaş, cinsiyet, meslek ve eğitim düzeylerine göre farklılaşan
sosyal medya alışkanlıklarını inceledik. İşte öne çıkan bulgular…
Katılımcıların neredeyse yarısı
sosyal medyada “otomatik kaydırma” davranışını “sıklıkla” sergilediklerini
belirtiyor.
Bu, dijital platformların algoritmik
yapısının bizi ne kadar içine çektiğini gösteriyor. İçerik akışı bitmiyor,
kaydırma sürüyor, zihin bir girdaba kapılıyor.
Özellikle gençler bu davranışa en yatkın grup. Sosyal medya içerikleriyle zihinsel alanın bu denli doldurulması, uzun vadede dikkat dağınıklığı ve zihinsel bulanıklık gibi belirtilerle kendini gösteriyor.
Zihinsel Bulanıklık ve Uyku Kalitesi
“Yatmadan önce sosyal medya
kullanıyor musunuz?” diye sorduğumuzda, katılımcıların %60’ından fazlası “evet”
diyor.
Bu alışkanlık, özellikle uykuya
geçiş süresini uzatıyor. Her iki katılımcıdan biri, gece sosyal medya kullanımı
sonrası uykuya geçmekte zorlandığını ifade ediyor. Bu da sabahları
dinlenememiş, uyanık ama yorgun bireylerle karşılaşmamıza neden oluyor.
Katılımcıların dörtte biri, bu süreçte zihinsel bulanıklık yaşadığını söylüyor. Yorgunluk, dikkat eksikliği ve duygusal gerilim gibi etkiler de bu duruma eşlik ediyor. Üstelik bu etkiler, yalnızca ekran süresiyle değil; içerik türü, kullanım bağlamı ve algoritmik yönlendirmelerle de doğrudan bağlantılı.
Kimler Daha Çok Gece Vardiyasında?
Araştırma bulguları, sosyal medyanın
gece saatlerindeki etkilerinin toplumun farklı kesimlerinde değişkenlik
gösterdiğini ortaya koyuyor. Özellikle bazı gruplar bu dijital vardiyadan daha
fazla etkileniyor.
Gençler (18–24 yaş), gece saatlerinde sosyal
medyada en aktif olan grup. Bu yaş grubunda uykuya geçişin gecikmesi, zihinsel
bulanıklık, otomatik kaydırma ve duygusal gerilim gibi
belirtiler diğer gruplara kıyasla daha sık görülüyor. Ayrıca sosyal medya
içeriklerinin rüyalara yansıması da bu grupta daha yoğun.
Kadın katılımcılar, erkeklere kıyasla daha yüksek
oranda dikkat dağınıklığı, zihinsel yorgunluk ve duygusal etkilenme bildiriyor.
Özellikle gece yatmadan önce sosyal medya kullanma oranları erkeklere göre daha
yüksek. Buna karşın erkekler, sosyal medyanın ruh haline etkilerini daha az
fark ettiklerini ifade ediyor.
Lisansüstü eğitime sahip bireyler, sosyal medyada daha uzun süre
aktif olsalar da farkındalık düzeyleri daha yüksek. Bu grupta bilinçli sınır
koyma stratejileri daha yaygın, ancak zihinsel etkiler (örneğin dikkat
dağınıklığı) hâlâ önemli düzeyde.
Öğrenciler ve akademisyenler, gece saatlerinde sosyal medya
kullanımına en yatkın iki meslek grubu olarak öne çıkıyor. Öğrenciler arasında
özellikle otomatik kaydırma ve dijital uyarıcılara karşı duygusal tepki daha
belirgin. Akademisyenlerde ise sosyal medya sonrası zihinsel yorgunluk ve uyku
gecikmesi gibi etkiler, farkındalığa rağmen hâlâ yaygın.
İleri yaş gruplarında (65+), gece sosyal medya kullanımı
daha sınırlı kalmakta; “hiç etkilenmiyorum” ya da “fark etmedim” yanıtları daha
sık dile getirilmekte. Bu durum ya daha düşük maruziyetle ya da etkilerin
farkına varmamanın getirdiği bir “dijital bağışıklık” ile açıklanabilecek
nitelikte görünüyor.
İletişim ve medya çalışanları, sosyal medya kullanımına yüksek
düzeyde maruz kalmalarına rağmen etkilerin farkında olan ve bilinçli sınır
koymaya çalışan bir grup olarak öne çıkıyor. Ancak bu grupta da dikkat
dağınıklığı ve duygu durum dalgalanmaları belirgin durumda.
Rüyalarımıza Kadar Sızan İçerikler
Sosyal medyada karşılaşılan içeriklerin
rüyalara yansıması da araştırmanın çarpıcı bulgularından biri. Her beş
katılımcıdan biri, rüyalarında sosyal medya içeriklerinin izlerini gördüğünü
belirtiyor. Özellikle gençlerde ve öğrencilerde bu oran daha yüksek. Yani
zihnimiz, dijital dünyanın yükünü yalnızca uyanıkken değil, uykudayken de
taşımaya devam ediyor.
Rüyalarda geçmişe dair unutulmuş
anıların yeniden canlanması da dikkat çekici bir bulgu. Bu, bazı içeriklerin
yalnızca o anki ruh halimizi değil, bastırılmış anıları da tetikleyebileceğini
gösteriyor.
Freud’un “rüyalar bilinçdışının
yoludur” sözü, belki de dijital çağda yeniden yorumlanmalı: Artık
bilinçdışımızın yolu algoritmalardan da geçiyor.
Geceden Sabaha Taşınan Psikolojik
Yükler
Gece saatlerinde sosyal medyada
gezinmek, sadece bir alışkanlık değil, zamanla duygusal ve psikolojik bir yük
haline geliyor. Araştırmamızda katılımcıların büyük kısmı, bu dijital tüketimin
ardından huzursuzluk, dikkat dağınıklığı, kararsızlık, gerilim
ve zihinsel bulanıklık yaşadığını belirtiyor. Özellikle genç bireyler,
kadınlar ve öğrenciler bu etkileri daha yoğun hissediyor.
Duygusal düzenlemeyi zorlayan dijital
gece vardiyası yalnızca rüyaları etkilemiyor; ertesi güne yorgun uyanma, motivasyon
eksikliği, tahammülsüzlük, hatta depresif belirtilerle başlamayı da beraberinde
getiriyor.
İçeriklerin duygusal tonu da bu tabloyu etkiliyor. Negatif haberler, krizler, şiddet içeren videolar ya da aşırı idealize edilmiş yaşam tarzı paylaşımları, bireyde yetersizlik, kıyaslama, kaygı ve umutsuzluk duygularını tetikleyebiliyor. Algoritmaların bu içerikleri daha sık önermesi, kullanıcıların duygusal dengelerini bozma riskini artırıyor.
Ruh Halimizi Kim Yönlendiriyor?
Sosyal medya algoritmalarının
kullanıcıya sunduğu içeriklerin ruh hali üzerindeki etkisi konusunda
katılımcıların büyük bölümü “emin değilim” yanıtı veriyor.
Bu belirsizlik, etkilerin görünmezliğine değil; fark edilmesinin güçlüğüne işaret ediyor. Özellikle genç katılımcılar, algoritmaların sunduğu içeriklerden olumsuz etkilendiklerini daha açık biçimde ifade ediyor. Yani, ruh halimizin uzaktan kumandası belki de elimizde değil; çünkü içerik bizim irademize göre değil, bizi yönlendirenlerin iradesine göre tasarlanıyor.
Peki Çözüm Var mı?
Katılımcıların %42’si sosyal medya
kullanımını bilinçli olarak sınırlandırmaya çalıştığını belirtirken, dörtte
biri bunu denese de başaramadığını ifade ediyor. Bu, dijital tüketimin artık
bir alışkanlık değil, bir tür dijital refleks hâline geldiğini gösteriyor.
Dolayısıyla, bu tablo karşısında
artık klasik dijital medya okuryazarlığı tek başına yeterli görünmüyor. Dijital
farkındalık, uyku hijyeni eğitimi ve algoritmik şeffaflık gibi daha bütüncül
yaklaşımlara ihtiyacımız var.
Dijital farkındalık geliştirmeliyiz.
Bu, bireyin
sosyal medya alışkanlıklarını gözlemleyebilmesi, kendini dışarıdan
izleyebilmesi ve içsel reflekslerini tanıyabilmesi demek.
Dijital farkındalık, yalnızca içerik
seçmek değil, zaman yönetimi, ruh hali takibi ve dikkat düzeyini değerlendirme
becerisi anlamına geliyor. “Ne kadar kaydırdım?”, “Niye hâlâ buradayım?”, “Bu
içerik beni nasıl hissettirdi?” gibi soruları sormayı öğrenmek lazım.
Uyku hijyeni eğitimi
yaygınlaştırılmalı. Bu konu,
özellikle gençler ve öğrenciler için büyük önem taşıyor. Gece saatlerinde ekran
kullanımını azaltmak, mavi ışık maruziyetini sınırlamak, uyku öncesi gevşeme
rutinleri geliştirmek gibi stratejiler, sadece bireysel değil; kurumsal düzeyde
de teşvik edilmeli.
Üniversiteler ve eğitim kurumları,
bu konuda bilgilendirici seminerler, içerik atölyeleri ve dijital detoks
haftaları düzenleyebilir.
Algoritmik şeffaflık sağlanmalı. Kullanıcılar hangi içeriklerin neden
karşısına çıktığını bilmeli, tercihlerine müdahale edebilmeli.
“Sonsuz kaydırma” gibi dikkat
sömüren sistemlerin yerine, kullanıcıya zaman sınırı öneren veya gece
saatlerinde bildirimleri azaltan yapılar hayata geçirilmeli.
Kısacası, sadece bilgiye erişim
değil; zihinsel sağlığımızı koruma sorumluluğu da dijital yaşamın bir parçası
haline gelmeli.
Teknolojinin sınırları gelişirken, insanın
sınırlarını da gözetmeliyiz. Dijital çağda sağlıklı kalabilmenin yollarını inşa
etmeliyiz.
Her bireyin bilgiye erişim hakkı olduğu kadar, kendi zihinsel sağlığına erişim hakkı da bulunmalı.
Son Söz: Zihin Yorgun, Gece Uyanık
Bu araştırmanın ortaya koyduğu en
temel bulgu şu: Sosyal medya sadece elimizdeki bir uygulama değil, aynı zamanda
zihnimizin içinde bizi uyanık tutan görünmez bir gece mesai.
Her bir kaydırma hareketi, yalnızca içerik tüketmek değil; aynı zamanda bir düşünce kaçırma, bir duyguyu erteleme ve bir boşluğu doldurma eylemi.
Her bir “beğeni” sadece sosyal medyada değil, kendi iç dünyamızda da bir onay arayışının bir dışavurumu.
Ve her bir bildirim, zihne gönderilen yeni bir “şimdi burada ol” emri gibi:
durma, bak, etkileşim kur!
Dijital gece mesaisi, aslında çok da
farkında olmadan kendimizden çaldığımız zaman demek.
Bu durum artık bireysel bir
alışkanlık değil, toplumsal bir zihinsel sağlık meselesi olarak ele
alınmalıdır.