SAHTE diploma, Ayasofya kundakçısı, karikatür krizi, dini değerlere saldırı, cinsel istismar, taciz, kadın cinayetleri, aydın cinayetleri, suikastler, siyasi eylemler, parti binasına bıçaklı saldırı, göçmenlerin adının karıştığı olaylar…
Her gün sinir uçlarımıza dokunan, aniden duygularımızı kabartan yeni bir “provokasyon” haberine uyanıyoruz.
Kimi zaman bir sosyal medya paylaşımı, kimi zaman bir mitingde atılan bir slogan, bazen de bir “haber”…
Medyada sürekli tekrarlanan ve giderek büyüyen tartışmalar, kutuplaşan yorumlar, kışkırtılan ve köpürtülen duygular…
Bu yazıda provakasyon konusunu ele aldım…
Provokasyon Nedir? Provakatör Kimdir?
Kelime olarak “kışkırtma, tahrik etme” anlamına gelen provokasyon, bireyleri ya da toplulukları kontrollü bir şekilde bir tepkiye yöneltme çabası demektir. Ancak bu tepki çoğunlukla duygusal, ani ve hesaplanmamıştır.
Provokatör ise bu tepkiyi öngörerek, kimi zaman açıkça ve kimi zaman perde arkasından hareket eden “kukla” ya da aktördür.
Provokatör, tek başına hareket eden bilinçli ya da çoğu zaman bilinçsiz biri gibi görünse de çoğu zaman bir yapının, bir stratejinin “kullanışlı figürü” olarak tanımlanır.
Provakatörlerin arkasında ise çoğu zamanlar şunların olduğu tahmin edilir:
- Derin devlet yapıları ya da dış istihbarat servisleri,
- Siyasi çıkar grupları,
- Radikal ideolojik örgütler,
- Medya kuruluşları veya dijital trol orduları,
- Hatta bazen halkın içinden bilinçsizce buna hizmet eden bireyler.
Bazı provokatörler ise gizlice bir grubun içine sızar,
onları daha radikal ve marjinal gösterme görevini üstlenir.
Örneğin futbol takımlarının sosyal medya gruplarında bile
provakatörler vardır. Aslında rakip takımın taraftarıdır ama sırf karşı tarafı
karıştırmak için o takımın gruplarında hem de abilik sıfatıyla “nifak sokar”,
ortalığı karıştırır. Arkadan da da kıs kıs güler…
Daha fenası, sokak eylemlerinde görülür. Eylemcilerin
arasına karışıp esnafın camlarını taşlayarak olay çıkarır. Şiddet eylemlerini
tetikler. Güvenlik güçleri müdahale edene kadar eylemin en önünde slogan atıp
kitleyi coşturur. Sonra ortadan “toz olur”.
Provokasyon Amacı Nedir?
Provakasyonun hedefi genellikle bir çatışma, bir infial, bir meşruiyet gerekçesi ya da bir gündem değişimidir.
En genel amaç, olayın gerçekliğinden bağımsız olarak, toplumda öfke, korku ya da panik duygusu yaratmaktır.
Çünkü bu duygular bireylerin sağlıklı düşünme becerilerini baskılar, kutuplaşmayı ve manipülasyonu kolaylaştırır.
Böylece
toplum, olayların arkasındaki gerçek niyetleri sorgulamaktan uzaklaşır. Dikkat
dağıtılır, duygular kışkırtılır ve bu ortamda karar alma süreçleri sessizce
şekillendirilir.
Kamuoyunun ‘tepkisi’ kontrol altına alındığında, tepkinin yönü de belirlenmiş olur.
Yani provokasyon sadece bir kaos yaratma aracı değil, aynı zamanda bir meşrulaştırma, yönlendirme ve toplumsal mühendislik aracı olarak da kullanılır.
Provakasyon,
doğrudan sonucu değil, zincirleme reaksiyonu tetikleme amacı taşır.
Provakasyon Teknikleri Nelerdir?
Başlıca provakasyon
teknikleri şunlardır:
- Etnik, dini, mezhepsel hassasiyetleri hedef alan söylemler,
- Sembollerin ve değerlerin hedef alınması (bayrak yakma, kutsallara hakaret),
- Yanıltıcı haberler ve görsellerin dolaşıma sokulması (deepfake, montaj),
- Sahte sosyal medya hesaplarıyla kışkırtıcı içeriklerin yayılması,
- Gerçek bir olayın bağlamından koparılıp çarpıtılması,
- Sivil gösterilere sızılarak şiddet yaratılması.
Medya Bu İşin Neresinde?
Medya, provokasyonun taşıyıcısı da olabilir, panzehiri de.
Ne yazık ki günümüzde özellikle sosyal medya algoritmaları, “provokatif” içerikleri ödüllendirir:
Duygulara hitap eden, öfke yaratan, hızlı paylaşılan,
tartışma çıkaran içerikler daha görünür olur. Bu da dijital medyayı ideal
bir provokasyon ortamı haline getirir.
Ayrıca, televizyon haber bültenlerinde kullanılan dil, görsel seçimleri ve vurgu biçimleri olayın algılanma biçimini tamamen değiştirebilir.
Örneğin, bir grup öğrencinin protestosu bazen “eylem” ve bazen “saldırı” olarak da çerçevelenebilir?
“Toplu yürüyüş” ya da “isyancı grup” tanımlamaları da aynı kişiler için farklı mecralar tarafından kullanılabilir.
Dolayısıyla aynı olay, farklı mecralarda, farklı çerçevelerle birbirinin tam tersi şekilde sunulabilir.
Hele de sosyal medya platformları, kabaran duygular nedeniyle, algoritmaların da etkisiyle neredeyse ideal provakasyon ortamlarına dönüşür.
Sosyal
medyada dijital provakasyon genel olarak şöyle işler:
- Önce tetikleyici içerik üretilir / seçilir (video, fotoğraf, simge, açıklama)
- Sahte hesaplar ve trol ağlarıyla bu içerikler yayılır,
- Algoritmalar aracılığıyla viral olur,
- Kitleler duygusal tepki verir, kamplaşma başlar,
- Sokak eylemleri ya da karşı kampanyalar doğar,
- Asıl hedef (gündem değişimi, meşruiyet üretimi vb.) gerçekleşir.
Örnek Olaylar
Tarih, birçok provokasyon örneğiyle doludur. Bu olayların ortak noktası, toplumsal çatışmayı körüklemesi ve bir üst amaç için kullanılmasıdır.
İşte, hemen hatırlayacağınızı düşündüğüm bazı çarpıcı bazı örnekler:
1977 Taksim 1 Mayıs Katliamı: Yüzbinlerin toplandığı mitingde açılan ateş sonucu 34 kişi ölmüştür. Olayın failleri bulunmamış ama bu olaydan sonra ülkede siyasal iklim değişmiştir.
1980 Çorum Olayları: Alevi-Sünni gerginliği bahane edilerek sokak çatışmaları körüklenmiş ve 57 kişi yaşamını yitirmiştir.
Suikastler: 1979’da Abdi İpekçi, 1990’da Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, 1993’de Uğur Mumcu, 1996’da Metin Göktepe, 1999’da Ahmet Taner Kışlalı, 2002’de Necip Hablemitoğlu, 2007’de Hrant Dink, 2015’de Tahir Elçi uğradıkları suikastlerle yaşamlarını yitirmiştir.
1993 Madımak Katliamı: Medyada “Sivas olayları”, “Madımak olayı” gibi çerçevelerle de tanımlanmıştır. Alevi yazar, düşünür ve ozanların kaldıkları otelde çıkarılan yangın ve olaylarda 37 kişi ölmüştür.
2013 Gezi Parkı Olayları: Barışçıl başlayan bir çevre protestosu, bir anda ülke genelinde sokak hareketine dönüşmüştür.
2005 Paris Banliyö Olayları: Fransa’da göçmen gençlerin ölümüyle başlayan ve banliyölere yayılan ayaklanmalar, kısa sürede bütün Avrupa’nın gündemine oturmuştur.
2011 Norveç – Anders Breivik Saldırısı: Aşırı sağcı Anders Breivik’in önce bomba patlatıp sonra gençlik kampına düzenlediği saldırı sonucu 77 kişi ölmüştür. Breivik’in saldırı öncesi hazırladığı manifesto, olayın ideolojik bir provokasyon olduğunu ve Avrupa’daki göçmen karşıtı politikaları desteklemek için bilinçli şekilde tasarlandığını ortaya koymuştur.
2021 ABD Kongre Baskını: Trump destekçileri, komplo
teorileri ve “seçim çalındı” söylemlerinin etkisiyle sosyal medya üzerinden
organize olup Kongre’yi basmıştır.
Daha başka örnekler sizin de aklınıza gelebilir.
Örneğin İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim yakılması olayları, Fransa’da başlayan karikatür krizleri, sanatçılara, sanat eserlerine yönelik provakasyonlar, “kumpas davaları” ve daha sayısız örnek üzerinden bu tartışma sürdürülebilir.
Hatta bu provakasyonlar kimi zaman “ceplerimize” de el atabilir. Kovid-19 dönemini hatırlayınız…
“Ülkede un bitti, yağ bitti” söylemleri, enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığına ilişkin tartışmalar, market ve ürün fiyatlarına ilişkin haberler….
Peki ya borsada?
Elbette. Çoğu zaman sahte ya da çarpıtılmış haber ya da söylentiler çıkarılır. Bazen bir açıklama, bir veri, bir görüntü cımbızlanarak ve çerçevelenerek kullanılır. Birileri gizli bir bilgi ya da “tiyo” verir.
Yaratılan provakasyon sayesinde paniğe kapılan küçük yatırımcı panik ve korkuyla satış, büyük kar beklentisiyle ya da açgözlülükle alıma yönlendirilir.
Provakatörler ise çok daha önceden pozisyon alımıştır ve yarattıkları dalgayla kazançlarına bakarlar.
Tüm bu olayların ortak noktası nedir derseniz:
- Öncelikle toplumsal duyguları harekete geçirmek,
- Aklı, bilinci ve sağduyuyu susturmak,
- Görüntü ile gerçeği maskelemek,
- Bireyleri dolduruşa getirerek duygusal davranmaya yönlendirmek,
- Toplumsal grupları birbirine düşürmek,
- Ve gündemi yönetmek…
Hangi Olaylar Provokasyondur, Hangileri Değildir?
Bir olayın
provokasyon olup olmadığını anlamak için birkaç temel soruyu sormak gerekir:
- Olayın zamanlaması kimin işine yarıyor?
- Olayın büyümesi için kim çaba sarf ediyor?
- Paylaşılan bilgi ilk kaynağından mı geliyor, çarpıtılmış mı?
- Olayın doğrudan değil, dolaylı hedefleri var mı?
- Toplumu birleştirmek yerine ayrıştırıyor mu?
Eğer bu
sorulara “evet” yanıtı veriyorsak, ortada bir provokasyon ihtimali var
demektir.
Ancak dikkat:
Bazen gerçek ya da haklı bir tepki veya protesto da yanlış ya da maksatlı bir biçimde “provokasyon” etiketiyle bastırılabilir.
Dikkatinizi
çekmek isterim ki, bu da başlı başına bir provokasyon tekniğidir!
Her Şeyden Provokasyon Çıkar mı?
Hayır. Ama istenirse çıkar!
Kimi zaman masum bir jest, kimi zaman sıradan bir tweet, hatta gerçeğin tam olarak kendisi bile “kasıtlıymış” gibi sunulabilir.
Örneğin, Yılmaz Erdoğan’ın dile düşmüş ve sahnesine yansımış ünlü bir “televizyon hikayesini” hatırlayın:
Yıllar önce bir televizyon kanalındaki programda, ateşin başına toplanan konuklarla telefonla bağlanan konuşmacı arasında hafif gergin bir konuşma vardır. Programcı rutin devam eden konuşmanın bir noktasında araya girer ve mealen şöyle der:
“Bi dakka bi dakka bi dakka, ben stüdyomdaki misafirime şerefsiz dedirtmem!”
Telefondaki kişiyle karşılıklı konuşan stüdyodaki konuk irkilir ve bu durumu tam olarak anlayamadığını da ifade eder bir şekilde şöyle der:
“Bu şerefsiz, bana şerefsiz mi dedi şimdi?”
Ve ardından, hiç yoktan yere ortalık karışır…
Provokasyon Kimin İşine Yarar?
Provakasyonun kimin işine yaradığını sorgulamak için şu ipuçlarından faydalanabilirsiniz:
1.Gündem Değiştirme Aracı Olarak
Provokasyon: Geçmişten
günümüze, tüm danyada ülkenin gündeminde ekonomik kriz, adaletsizlik,
yolsuzluk, liyakatsizlik gibi ağır meseleler varsa, bu konuların
tartışılmasından rahatsız olanlar için “kontrollü bir kriz” oldukça işe yarar
bir taktiktir. Toplumun dikkatini daha duygusal, daha reaksiyoner bir meseleye
yönlendirmek, kamuoyunu yeniden biçimlendirmek için provokatif bir olay
kullanılır. Böylece gündem değişir, sahnedeki spot ışıkları bir anda başka yöne
çevrilir. Tartışılması gereken olayın ateşi söndürülür ya da unutturulur.
Bu arada “ülke gündemi” sahnesinde sadece dört ya da
beş tane spot ışığı olduğunu ve her olayı aydınlatmaya yetecek kadar ışık
olmadığını not etmek isterim…
2. Meşruiyet Üretme Aracı: Bazı siyasi aktörler ya da kurumlar, varlıklarını sürdürmek için “tehdit” algısına ihtiyaç duyarlar. Bir tehlike varsa, onun karşısında duran bir kahramana da ihtiyaç vardır. İşte bu yüzden bazı provokasyonlar, bir grubun “haklılığını” güçlendirmek için bilinçli olarak servis edilebilir.
Örneğin George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği”nde “Snowboll (Kartopu)”, “1984”de Emmanuel Goldstein birer günah keçisidir ve bu hayali düşmanlarla toplum istenildiği gibi yönetilir…
3. Güvenlikçi Politikaları Haklılaştırma Yolu: Toplumun “güvende olmadığını hissetmesi”, birçok kontrol mekanizmasının meşrulaştırılmasını kolaylaştırır. Gözetim sistemlerinin artırılması, ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, toplanma ve gösteri hakkının kısıtlanması ihtiyacı hissedilebilir. Bunlar, bir olay sonrası toplum “korku” duygusuna itildiğinde kolaylıkla kabul ettirilebilir. Bu da provokasyonun “hukuki ve yönetsel alanı” nasıl yeniden şekillendirebileceğini gösterir.
Özellikle “büyük” terör olayları sonrasında bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Toplumun güvenliği adına özgürlükler askıya alınır.
4. Provokatör Başkası, Kazanan Başkası Olabilir: Provokasyonu planlayan kişi ya da grup, bu süreçte kendini gizleyebilir. Ama ortaya çıkan sonuçtan farklı aktörler kazanç sağlayabilir. Bir olay olur, medya büyütür, halk sokaklara iner; ama sonunda bundan kimin güç kazandığına bakıldığında planlayıcının çok başka bir odakta olduğu görülebilir.
Aslında bu tür durumlarda “bu olay kimin işine yarar?” diye sormak, kimin ya da kimlerin bu olaydan fayda sağladığını değerlendirmek, olayı çözmek için yeterli olabilir.
5. Provokasyonu “Önlemek” Adına Yapılan Provokasyonlar: İşin en karmaşık boyutu ise, bazı aktörlerin provokasyonu “önlüyoruz” bahanesiyle bizzat kendilerinin üretmesidir.
“Bir saldırı olabilirdi” diyerek geniş güvenlik önlemleri alınması, “Toplumun huzurunu bozanlara geçit yok” diyerek kitlesel tutuklamalar yapılması, “İnternette örgütleniyorlar” gerekçesiyle dijital sansür uygulanması geçmişte görülen eylemlerdir.
Böyle durumlarda vatandaş, kimin kime karşı hareket ettiğini, kimin mağdur, kimin fail olduğunu ayırt edemez hale gelir.
Aynen polis-suçlu kovalamacasındaki gibi…
‘Hırsız şu tarafa kaçtı’ diyen kişi aslında hırsızın ta kendisi olabilir.
Hatta filmlerde görmüşsünüzdür; asıl suçlu, polis üniforması
giymiş bile olabilir…
Bu soruları sorun...
Her provokasyonun ardından sormamız gereken sorular bellidir:
- Bu olaydan sonra ne değişti?
- Kim avantaj elde etti?
- Kim haklı ya da haksız gösterildi?
- Ne tür yeni önlemler alındı?
- Kim daha çok konuşuldu, kim susturuldu?
- Ne konuşuldu, ne unutuldu?
Çünkü provokasyon, yalnızca bir eylem değil; çoğu zaman bir “mühendislik projesi”dir.
Özellikle toplumun kırılgan, kutuplaşmış ve güvensiz dönemlerinde, her söz ve eylem köpürtülerek bir mayın gibi patlamaya hazır hale getirilebilir.
Bu nedenle
sadece olaya değil; zamanlamasına, olayı kimin nasıl sunduğuna, hangi bağlamda
yaydığına mutlaka bakmak gerekir.
Sonuç: Düşün ve Sorgula!
Provokasyon çağında yaşıyoruz.
Bu yüzden bugün hepimize düşen görev:
Her gördüğümüze, duyduğumuza inanmamak,
Bilgi ve haber kaynaklarını sorgulamak,
Gerçekliği teyit etmek,
Duygularımızın kabarıp kabarmadığını fark etmek
ve
Duygularımızla değil, bilinçli mantığımızın
yönlendirmesiyle hareket etmektir.
Son söz:
Sağduyu, provokasyonun panzehiridir.