GPT-4’ten GPT-5’e: Neler Değişiyor?

“Siz hâlâ annenizin ‘margarini’ mi kullanıyorsunuz?”

YAPAY zekâ ile tanışmayan kaç kişi kaldı bilmiyorum. Elinde cep telefonu olan herkes, farkında olsun ya da olmasın, bir şekilde yapay zekâ araçlarından yararlanmıştır.

Üstelik yapay zekâ, yalnızca hayatımıza girmekle kalmadı; neredeyse onu işgal etti. O kadar doğal karşıladık ki, sanki hep oradaymış da biz “Buyur, içeri gel” demişiz gibi…

Çocukluğumda babam, dört işlemi zihninden bir çırpıda yapardı. Hesap makinesine ihtiyaç duymazdı. Benim içinse hesap makinesi hep daha kolaydı. Bugün bile öyle… Ama babamın zihinsel hızına hâlâ hayranım.

Sonra daktilo ile bilgisayarların rekabetine tanık olduk. Tek satır yazabilen elektronik daktilolardan bugünün çok işlevli bilgisayarlarına, oradan da yapay zekâya geldik.

OpenAI’ın geliştirdiği GPT serisi, bugün yaklaşık 15 milyon kullanıcıya ulaşarak en popüler yapay zekâ uygulamalarından biri hâline geldi.

GPT-4; akademik testlerde yüksek başarı gösteren, üniversite sınavlarında çoğu insandan yüksek puan alan ama uzun metinlerde hata yapan, hesaplamalarda yanılabilen, ironiyi anlamakta zorlanan bir yapıydı.

GPT-5 ise bu sınırlamaların önemli bir kısmını aştı. Daha geniş bağlamlarda düşünebiliyor, uzun konuşmaları hatırlayabiliyor, çok adımlı mantık yürütmelerini daha tutarlı yapabiliyor. Üstelik yalnızca metin üretmiyor; görsel, ses ve video içeriklerini de anlayıp işleyebiliyor. Artık bir “metin üreticisi” değil; çok modlu bir “iletişim varlığı” olarak konumlanıyor.

 

Bilgi Üretimi ve Akademik Etik

Bu gelişmeler, akademi için hem büyük bir fırsat hem de ciddi bir sınav niteliğinde. Artık eğitim seviyesi ne olursa olsun herkes, yapay zekâ desteğiyle “kusursuz” görünen metinler üretebiliyor.

Dün “dilekçe yazmayı bilmeyen” ya da “cahil” diye küçümsenen kişiler, bugün yapay zekâ sayesinde avukatlara taş çıkartacak dilekçeler hazırlayabiliyor.

Tıpkı “Photoshop”la değiştirilen fotoğraflar gibi, metinler de artık “dijital rötuş”tan geçiyor. Doğru komutlarla, üst düzey akademik makaleler, hatta lisansüstü tezler üretmek mümkün. Oyuncusuz film çekilebiliyorsa, neden olmasın?

Bizzat deneyimlerimden biliyorum: “Şimdilik” yapay zekâyla yazılan metinlerin doğruluğunu kontrol etmek, baştan yazmaktan daha zor. Ancak inanıyorum ki çok yakında, bir metnin hangi kısmını insanın, hangi kısmını yapay zekânın yazdığını ayırt etmek neredeyse imkânsız hâle gelecek.

Yakın gelecekte literatür taraması, veri toplama ve analiz süreçleri bile tamamen yapay zekâya bırakılabilir. Şimdiden bunun örneklerini duymaya başladık.

Bu durum ders işleme biçimlerimizi de değiştiriyor.

Geçen yıla kadar öğrencilerimden derse hazırlık için verdiğim notlardan kısa bir özet ve üç soru hazırlamalarını istiyordum.

Ancak, “Yazar bu metinde…” diye başlayan ve tamamen yapay zekâ üretimi olduğu belli ödevler gelmeye başlayınca bu yöntemi değiştirmek zorunda kaldım.

Artık derslerimde, sınıf içi tartışma ve münazaralara ağırlık veriyorum.

Öğrenciler ise bu yeni yöntemde bile yapay zekâdan destek almayı sürdürüyorlar.

Bu nedenle, akademik rol ve sorumlulukların yapay zeka ekseninde yeniden tanımlanması kaçınılmaz görünüyor.

Tartışılması gereken konuların başında da “etik” geliyor.

 

Etik Sorular ve Geleceğe Notlar

Yapay zekânın beslendiği veri havuzunun niteliği, en temel etik sorunlardan biri.

Gerçek bilgiye erişimin zorlaştığı, sahte bilginin ise hızla yayıldığı bir çağda, yapay zekânın doğruluğu nasıl güvence altına alınacak?

Bilgi musluklarının “şimdilik” kimlerin elinde olduğu belli.

Ayrıca, geçmişin ideolojik, hatalı veya önyargılı verileri, yapay zekâ tarafından yeniden üretilip tekrar tekrar dolaşıma sokulabiliyor.

Yapay zekâ üretimi metinlerdeki “uydurma” ifadeler o kadar gerçekçi görünebiliyor ki, konuyu bilmeyen birinin yanılmaması neredeyse imkânsız.

 

Diğer Riskler

Yapay zekanın getirdiği başka riskler de söz konusu:

  • Kısa vadede işsizlik, orta vadede mesleklerin dönüşümü,
  • Araştırma, analiz ve eleştirel düşünme becerilerinde gerileme,
  • Eğitimde dijital ezbercilik,
  • Toplumsal güvensizlik, bilgi kirliliği ve manipülasyon,
  • Savaş alanlarında otonom silah sistemleri.

Bugün bu riskler, yapay zekânın sunduğu konforun gölgesinde kalıyor. Ama eleştiriler giderek yükseliyor.

 

Alınabilecek Önlemler

1940’larda televizyon, 1990’larda bilgisayar, 2000’lerde sosyal medya…

Her biri hayatımıza girdiğinde aynı soruları sorduk. Şimdi de yapay zekâ için bilinçli bir entegrasyon sürecine ihtiyacımız var.

Yapay zekâ bir öğretmen, tercüman, psikolog, hekim veya danışman olabilir. Ama arkasındaki bilgi kaynaklarının ve algoritmaların nasıl çalıştığını bilmek zorundayız.

Evet, yapay zekâ büyük bir nimet. Ama unutmayın: Ekmek bıçağı da öyle…

Asıl mesele, kimin elinde nasıl kullanıldığı...

Truva Atı’nı hatırlayın; bazen lütuf gibi görünen şeylerin içinden bambaşka sonuçlar çıkabilir.

Bu riskleri azaltmanın en önemli yollarından biri, yerli ve milli yapay zekâ uygulamalarını geliştirmek ve bunları etik denetim mekanizmalarıyla desteklemektir.

Türkiye’de Yapay Zekâ Ekosistemi

Türkiye’de 2024–2025 itibarıyla 20 üniversitede yapay zekâ bölümleri açılacağı duyuruldu. Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji, Atatürk, Ege, Eskişehir Teknik, Gaziantep, Karadeniz Teknik, Yıldız Teknik gibi kurumlar bu listede.

Ayrıca “Veri Bilimi ve Analitiği” ve “Yapay Zekâ ve Makine Öğrenmesi” programları da yaygınlaşıyor.

HAVELSAN’ın geliştirdiği MAİN GPT, Türkçede güçlü performans sergiliyor.

TÜBİTAK ve Sanayi Bakanlığı, yerli modeller için hiper ölçekli veri merkezleri kuruyor.

Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifi (TRAI), 400’den fazla girişimi aynı çatı altında buluşturuyor.

VBART, BERTurk gibi modeller, Türkçe metin işleme ve sosyal medya analizinde önemli başarılar elde ediyor.

 

Son Söz

Bilgi çağı yerini dijital çağa, dijital çağ ise hızla yapay zekâ çağına bırakıyor.

Henüz bu gelişimin “bebeklik” dönemindeyiz.

 

Ama şunu unutmayın: Eğer hâlâ annenizin margariniyle yetinir gibi eski teknolojilere takılı kalırsanız, yapay zekânın sunduğu yeni imkânlardan yararlanamaz, çağın gerisinde kalırsınız.

 

Çok yakında akıllı telefonların yerini yapay zekâlı telefonlar alacak — hatta almaya başladı bile.

 

Ve yapay zekâ, yalnızca telefonlarımızı değil; tüm yaşamımızı, kültürümüzü ve dünyamızı kökten değiştirecek.

 

Umarım bu dönüşümde, çağı yakalamakla yetinmeyip yön verebilen bir toplum olabilir; bilimin rehberliğinden ve etik değerlerin pusulasından ayrılmayız.

 

Ve son bir soru:

Peki, siz anlayabildiniz mi; bu yazının ne kadarı GPT-5 ile yazılmış olabilir?