“GERÇEK mi, algı mı?” sorusunun gölgesinde geçen bir çağda yaşıyoruz. Bilginin adeta yağmur gibi üzerimize yağdığı ve gerçeğe ulaşmanın giderek zorlaştığı bir çağdayız. Bir önceki yazımızda algı yönetimi stratejilerini, tarihsel örneklerini ve medya üzerindeki etkilerini ele almıştık. Bu yazıda ise vatandaş olarak bizim, algı operasyonlarına karşı nasıl korunabileceğimizi, hangi yöntemleri izleyeceğimizi ve algı yönetimiyle nasıl mücadele edebileceğimizi ele aldım.
Algı yönetimi, sadece yalan haber yaymak değildir. Hatta çoğu zaman “doğru
bilgiyi eğip bükerek” zihinlerde yeni bir anlam yaratma çabasıdır. Bu
operasyonlar farklı biçimlerde karşımıza çıkar:
- Görsel
içerik manipülasyonu: Bir fotoğrafın kadrajı, ışığı ya da hangi anı
yansıttığı, anlatının nasıl anlaşılacağını değiştirebilir.
- Çarpıtılmış
veriler ve grafikler: İstatistikler çoğu zaman en gerçeğe yakın yalan
söylemenin aracı olarak kullanılabilir. Bağlamından koparıldığında her
türlü veri ya da grafiği, bilimsellik maskesi altında gerçekmiş gibi
sunmak mümkündür.
- Duygu
yönetimi: Korku, öfke, umut, şüphe gibi duygular medya
yoluyla pompalandığında, vatandaşın akılcı ve gerçekçi düşünme yeteneği
bastırılabilir.
- Sessizlik
de bir iletişimdir: Bazı meseleler hiç konuşulmaz, bazıları ise
abartılarak gündemde tutulur. Bu “seçici görünürlük” başlı başına bir
yönlendirme biçimidir.
Algı Tuzaklarına Düşmemek İçin Ne
Yapmalı?
İyi niyetli bir vatandaş olmak, her duyduğumuza inanmak değildir. Gerçekle
yalan arasındaki farkı ayırt etmek için bazı zihinsel “filtreler” geliştirmemiz
gerekir. Hele de bu, bu yüzyıl için çok daha gereklidir:
- Medyayı
eleştirel bir gözle değerlendirebilmek: Eleştirel medya
okuryazarlığı; içeriği değil, içeriği sunan kaynağı sorgulamak anlamına
gelir. Bu haber neden şimdi servis edildi? Haberde konuşan, açıklama
yapan, bilgi veren kişi, haberin kaynağı kim? Bu haberde karşıt görüş/lere
de yer verilmiş mi? Hangi nitelikteki görüşlere ne kadar ve nasıl yer
verilmiş? Medya içeriklerine bu sorular sorularak haberin arkasındaki
unsurlar görülmeye çalışılabilir.
- Zihinsel
önyargı farkındalığına sahip olmak: “Ben zaten böyle
düşünüyordum” diyerek her haberi onaylamak, doğrulama yanlılığına yol
açar. Kendi fikrimizi besleyen her içerik doğru olmayabilir.
- Teyit
etmek: Haberin sosyal medyada yayılma hızı, kaç kişi
tarafından paylaşıldığı ya da beğenildiği gibi unsurlar bu içeriğin
doğruluğunu göstermez. Bu bakımdan bağımsız doğrulama platformları, arka
plan taramaları ve alternatif kaynaklara başvurmak her vatandaş için
gerçeği ve doğruyu öğrenmek adına, adeta doğal bir refleks hâline gelmelidir.
- Duygusal
tetiklenmelere dikkat etmek: Aşırı öfke, ani coşku ya da
korku uyandıran içerikler, algı yönetiminin en sevdiği araçlardır. Bu
duyguların kime hizmet ettiğini sorgulamak gerekir.
- Bilgiyi
paylaşmadan önce durmak: Her ilgimizi çeken içerik,
her gördüğümüz bilgi yayılmak zorunda değildir. Hele de bizde duygusal
tetiklenmeye yol açan içerikleri başkalarını da tetiklemek için
sorgulamadan paylaşmak yapabileceğimiz en kötü şeydir. Sorgulamadan
paylaştığımız her içerik, olası bir manipülasyonun aktörlerinden biri
hâline gelmemizi sağlayabilir.
Algı Yönetimi ile Mücadelede
Vatandaşın Aktif Rolü
Günümüzde hepimiz aslında büyük ölçüde “medya tüketicisi” tanımı içindeki
birer bireyiz. Ancak burada birer piyon olmamak için farkındalık geliştirmek ve
bilinçli olmak zorundayız. Bunun için örneğin şunları yapabiliriz:
- Sosyal
medyayı bilinçli olarak kullanmalıyız: Paylaşım yaparken gerçeğin ve
doğrunun rotasından şaşmamalıyız. Bunu bireysel bir sorumluluk olarak
kabul etmeliyiz. Yorum yaparken dahi nezaket, tutarlılık ve eleştirel ölçüye
dikkat etmeliyiz.
- Yanıltıcı
yayınlara itiraz etmeliyiz: Örneğin RTÜK, Basın İlan
Kurumu, sosyal medya platformlarının şikâyet mekanizmaları ya da bağımsız
teyit platformlarına bildirimde bulunabiliriz.
- Çocuklar
ve gençlerle farkındalık konuşmaları yapabiliriz: Algı
yönetimi, en çok bu kesimleri etkiler. Dolayısıyla onların dikkatini
çekerek bilgilendirmemiz ve onları bu konularda bilinçlendirmemiz
gereklidir.
- Eğitim
sistemine medya okuryazarlığını güçlendirmeliyiz: Bu
artık bir “beceri” değil, bir “güvenlik önlemi” olarak görülmelidir.
Bu Mücadele Neden Gereklidir?
Bu sorunun cevabı, sadece bireysel değil, toplumsal ve demokratik bir dünya
düzeni açısından büyük bir önem taşır.
Demokratik toplumun sürdürülebilirliği için algı yönetimi ile mücadele
şarttır. Yanlış bilgilendirilmiş kitleler, yanlış tercihler yapar. Bu da halk
iradesini gölgeler.
Gerçek temelli politika talepleri için algı yönetimine karşı durulmalıdır. Yanlış
bilgiyle şekillenmiş kamuoyu, sorunların değil sembollerin peşinden gider.
Toplumsal kutuplaşmayı önlemek için algı yönetimiyle mücadele bir
gerekliliktir. Algı operasyonları, toplumu ve insanları
ayrıştırmanın en basit aracıdır.
Kişisel zihinsel bağımsızlık için algı yönetimine karşı duyarlı
olunmalıdır. Kendi aklımızla düşünmek, dışarıdan enjekte edilen
duygu ve fikirlerle değil, bilgiyi süzerek karar verebilmek temel bir
özgürlüktür.
Sonuç: Göz Açmak Yetmez, Görmeyi de
Öğrenmek Gerek
Algı yönetimi artık günümüzün temel dinamiklerinden biridir. Bu nedenle
gerçekleri ayıklamak ve zihinsel savunma mekanizmaları geliştirmek hepimizin
ortak sorumluluğu hâline gelmiştir.
Görmek için göz yeterli olabilir. Ama gerçeği ayırt etmek görmeyi de öğrenmek
gerekir. Çünkü Dücane Cündioğlu’nun da dediği gibi “Anlamak masraflı
iştir, emek ister, gayret ister, samimiyet ister; yanlış anlamak kolaydır oysa,
biraz kötü niyet, biraz da cahillik yeter.”
Ne dersiniz?
***
NOT:
Örneğin yukarıdaki
yazının sonunda verilen sözün kime ait olduğu konusunda sosyal medyada yapılan
paylaşımların çoğunun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Meraklısı için:
https://www.malumatfurus.org/anlamak-masrafli-istir/