Üniversite Tercihi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli? Hayalini Kur, Gerçeği Gör, Kararını Ver!



Merhaba genç arkadaşım,

Üniversite sınavı geride kaldı. Şimdi tercih zamanı.

Peki, bu tercih nasıl yapılmalı?
Puana bakarak mı? Sıralamaya göre mi?
Yoksa biraz hayal, biraz gözlem, biraz da kendini tanıma gerekir mi?

"Ben zaten hangi bölümü istediğimi biliyorum" diyor olabilirsin, demiyor da olabilirsin.

Ben bir öğretim üyesiyim. Bu soruları yıllardır hem sizlerden hem de anne babalardan alıyorum. Bu kez hem bir abi hem de bir yol arkadaşı olarak görüş ve önerilerimi paylaşmak istedim.

Şimdi gel, tercih yolculuğuna birlikte çıkalım.

Pişman olmayacaksın...

Orman Yangınları Devam Ederken Haberciliğin Vicdanı Ne Diyor?

ESKİŞEHİR’DE yaşanan orman yangınında 10 canımızı yitirdik. Yüzlerce hektar ormanlık alan ise küle döndü. Şehirde gökyüzünü kaplayan kara dumanlar, güneşi perdeledi; havada süzülen küller adeta yağmur gibi üzerimize yağdı. O saatlerde, bir yandan olup biteni anlamaya çalışıyor, bir yandan da bilgi almaya çabalıyorduk.

Televizyondaki haberleri izlerken yüreklerimizin de ormandaki ağaçlar gibi tutuştuğunu hissettik. Çocuklar endişeliydi. Şehirde pek çok insanın yüreğinde korku, panik ve çaresizlik dolaşıyordu. Televizyonu kapatmak ya da sosyal medyadan uzaklaşmak, ne yazık ki yangına da ölümlere de çare olamıyordu…

Elbette böylesi büyük bir felaketin ardından medyanın rolünü ve haber dilini sorgulamak, hem bir iletişim bilimci hem de bir yurttaş olarak hepimizin ortak sorumluluğu olmalı.

Felaket zamanları, gazeteciliğin turnusol kâğıdıdır. Haberciliğin bilgi verme işlevi ile duygu sömürüsü arasındaki çizgi, kriz anlarında daha da belirsizleşir. Bir süeredir devam eden orman yangınlarına dair birçok haberde bu çizginin ne yazık ki aşıldığını gördük.

Bazı haberlerde, travmatik görüntüler ve yakınlarının feryatları etik süzgeçten geçirilmeden ekranlara taşındı. Sosyal medyada ise hız ve etkileşim uğruna, gerçeklikten uzak ve teyitsiz bilgiler dolaşıma sokuldu. Oysa “kendini haber öznesinin yerine koymak” habercilikte yalnızca bir empati çağrısı değil, aynı zamanda etik bir sorumluluktur.

Doğrulama Platformları Rehberi: Gerçeği öğrenmeden paylaşım yapma!


SOSYAL medyada bir paylaşım, bir görsel, bir anket ya da bir iddia göz açıp kapayıncaya kadar milyonlara ulaşabiliyor. Fakat bir sorun var: Bu bilgilerin hangisi doğru? Hangisi çarpıtılmış, değiştirilmiş ya da kasıtlı olarak hazırlanmış?

“Infodemi” çağında yaşıyoruz. Yani, bilgi bolluğu ama aynı zamanda yalan seli içinde.

Neyin doğru olduğunu artık yalnızca gazeteciler değil, hepimiz sorgulamalıyız.

Peki nasıl?

Bu yazıda tam da bu soruya yanıt arıyoruz: Doğrulama platformları nedir? Türkiye’de hangi platformlar var? Nasıl çalışır, nasıl kullanılırlar? Ayrıca, herhangi bir içeriği paylaşmadan önce dijital vatandaşlık bilinciyle nasıl hareket etmeliyiz?

Algı Operasyonlarına Karşı Bireysel Savunma Nasıl Yapılır?

GERÇEK mi, algı mı?” sorusunun gölgesinde geçen bir çağda yaşıyoruz. Bilginin adeta yağmur gibi üzerimize yağdığı ve gerçeğe ulaşmanın giderek zorlaştığı bir çağdayız. Bir önceki yazımızda algı yönetimi stratejilerini, tarihsel örneklerini ve medya üzerindeki etkilerini ele almıştık. Bu yazıda ise vatandaş olarak bizim, algı operasyonlarına karşı nasıl korunabileceğimizi, hangi yöntemleri izleyeceğimizi ve algı yönetimiyle nasıl mücadele edebileceğimizi ele aldım.

Algı Yönetimi Nedir, Nasıl Yapılır, Neden Önemlidir?




TARİH boyunca savaşlar yalnızca topraklar üzerinde değil, zihinler üzerinde de verilmiştir.

Kimi zaman bir komutanın hitabetiyle, kimi zaman bir heykelin duruşuyla, kimi zaman da bir taş kabartmanın suskun ama etkili anlatımıyla…

M.Ö. 5. yüzyılda Atinalı Perikles, Peloponez Savaşları sırasında yaptığı hitabelerle ün kazanmıştır. Bu sözleriyle yalnızca ölen askerleri onurlandırmamış; aynı zamanda halkın savaşma isteğini tazelemiş, kayıpları anlamlı kılmış, direnişi güçlendirmiştir.

Roma İmparatorluğu da zafer takları, arenalardaki gösteriler ve görkemli törenlerle imparatorluk görkemini hem gözlere hem gönüllere kazımıştır.

M.Ö. 1274’teki Kadeş Savaşı ise hem Mısırlıların hem de Hititlerin kendi halkına “biz kazandık” dediği bir savaştır. Askeri açıdan kesin bir galibi olmayan bu savaşın ardından iki hükümdar da kendi zafer anlatılarını inşa etmiştir. II. Ramses, Mısır tapınaklarındaki kabartmalarda kendisini “tek başına yüzlerce düşmanı yenen tanrısal komutan” olarak resmettirirken; Hitit tabletlerinde Mısırlıların pusuya düşürüldüğü, geri çekildikleri ve bölgenin Hititler tarafından kontrol altına alındığı yazılmıştır.

Tarihte hiçbir iktidar, halkın ne düşüneceği, neye inanacağı ve neyi tartışacağı konusunda sahayı başıboş bırakmamıştır.

Ancak günümüzde bu alan yalnızca iktidarların değil; bireylerin, şirketlerin, dijital platformların ve hatta algoritmaların da müdahil olduğu çok aktörlü bir mücadele zeminine dönüşmüştür.

Bu yazıda, “algı yönetimi” kavramını tarihsel örneklerden günümüze taşıyarak; bu stratejinin ardındaki dinamikleri, kullanılan temel teknikleri ve günümüzde aldığı yeni biçimleri değerlendirmeye çalıştım.

Nice’te İlham Verici Bir Akademik Buluşma...

Geçtiğimiz haftalarda, Fransa'nın Côte d’Azur kıyısındaki büyüleyici şehir Nice’te, “8th International Conference on New Trends in Social Sciences (NTSSCONF 2025)” adlı uluslararası bir konferansa katıldım. Université Côte d’Azur’un mimarisi, akademik enerjisi ve yaz güneşiyle birleşen atmosferi; öğrenmeye, paylaşmaya ve yeniden düşünmeye ilham veren bir zemin sundu.


İletişimle Kazanmak ya da Kaybetmek: Stratejik İletişim Planlaması Nedir, Nasıl Yapılır? Ne Değildir, Nasıl Yapılmaz?

Stratejik iletişim planlaması bir tercih değil, bir zorunluluktur. Bu yazıda uyuşturucuyla mücadele kampanyalarından yola çıkarak bir stratejik iletişim planlamasının 10 aşamasını, sık yapılan hataları ve olmazsa olmazları ele alıyorum.

 


Stratejik iletişim, belirli bir hedef doğrultusunda bireylerin bilgi, tutum ve davranışlarında değişim yaratmayı amaçlayan, planlı, ölçülebilir, çok kanallı ve sürekli bir süreçtir. Tek seferlik kampanyalardan farklıdır. Salt tanıtım ya da kamu spotu üretmek değildir.

Stratejik iletişim yalnızca kurumun ya da kişinin iyi görünmesi için yapılmaz. Amaç güven inşa etmek, toplumsal fayda üretmek, bilinçli değişim yaratmaktır. İmajdan öte, etki odaklıdır.

Kurumun vizyonu, hedef kitlenin profili, toplumsal değerler, siyasal iklim ve iletişim mecralarının dili bu planlamada birlikte düşünülmelidir. Bu süreç, kurumun kendi içinde yaptığı bir iç monolog değil, toplumla kurduğu empati temelli bir diyalog olmalıdır.

Stratejik iletişim sadece basın bürosu ya da sosyal medya ekibinin masa başında hazırladığı bir rapor değildir. Kurumun tüm birimlerinin, karar vericilerin, uzman ve uygulayıcıların katılımıyla yürütülmesi gereken bir süreç yönetimidir.

Stratejik iletişim planlaması yalnızca bir kamu spotu çekmek ya da afiş basmak değildir. Kamu spotları ve afişler sadece bu planın aracıdır. Mesajın hedef kitlesi, dili, zamanlaması ve yaygınlaştırma planı yoksa, en iyi prodüksiyon bile boşa gider.

Stratejik iletişim slogan yaratmak ya da reklam yapmak da değildir. Amaç tanıtım değil, toplumu bilinçli şekilde dönüştürmektir. Dolayısıyla bu süreç, “konuşuyor gibi yapmak” değil, toplumu konuşturmak için planlamadır.

Uyuşturucu Sessizliğinde Bir Umut Çığlığı: “Yavrumuz Yeniden Doğdu!”

“Yavrumuz yeniden doğdu…”

Bu üç kelime, bir annenin yeniden nefes alışı…

Sanatçı Umut Akyürek’in, kızının uyuşturucu bağımlılığıyla verdiği zorlu mücadelenin ardından kurduğu bu cümle, son yıllarda medyada karşılaştığım en çarpıcı ifadelerden biri. Çünkü bu söz, ülkemizde her yıl sayısı artan binlerce annenin yüreğinde gizli kalmış bir çığlığa tercüman oluyor.

Bugünlerde ekonomik sıkıntılardan, siyasi çekişmelerden, savaşlardan ve terör olaylarından oluşan gündemimizde kendine fazla yer bulamayan; ancak en az bunlar kadar hayati bir sorunumuz daha var.

Ne açıkça konuşabildiğimiz, ne boyutları hakkında yeterince bilgi sahibi olduğumuz, ne de etkili önlemler alabildiğimiz bir toplumsal bekâ sorunu…

Sessiz ama derinden; hızlı ama fark edilmeden; tehlikeli ama giderek normalleşen; suskunlukla büyüyen bir halk sağlığı krizi: Uyuşturucu bağımlılığı.

 

Bu sorun artık yalnızca uzak mahallelerin, karanlık sokakların ya da “bizden olmayan” hayatların meselesi değil.

Özel okullarda okuyan, iyi eğitim almış, sosyal çevresi geniş gençlerin de içine çekildiği bir karanlıktan söz ediyoruz.

Gelinen noktada bu konu yalnızca emniyetin, sağlık kurumlarının ya da rehberlik servislerinin omzuna bırakılabilecek bir sorumluluk olmaktan çıkmıştır. Artık hepimizin elini taşın altına koyması gereken bir eşiğe geldik.

Uyuşturucu yalnızca bireyi değil; ailesini, çevresini, eğitim sistemini ve nihayetinde toplumsal bağışıklığımızı zayıflatan bir krize dönüşmüş durumda.

Bu yazıda gençleri bu bağımlılığa sürükleyen nedenleri, bu karanlık tünele hiç girmemeleri için neler yapılabileceğini ve medyanın bu konudaki sorumluluğunu ele almak istiyorum.

Çünkü daha fazla görmezden gelmek, bu sorunun kendisi kadar tehlikeli bir tercih olabilir.

Kurumsal Sessizlik: Duyulmayan Seslerin Bedeli

Kurumlarda konuşmayanları görmezden gelmek, kısa vadede konforlu bir yönetim biçimi gibi görünse de uzun vadede en stratejik fikirlerin, en güçlü bağlılıkların ve en derin motivasyonların yitip gitmesine neden olabilir.



SUSKUNLUK…

“Salla başını, al maaşını” sözünü duymuşsunuzdur.

Halk arasında buna benzer daha birçok ifade vardır: “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”, “Azıcık aşım, kaygısız başım”, “Ne şiş yansın, ne kebap”…

Bu sözler, yalnızca bireysel kaygıları değil; aynı zamanda kurum kültürlerindeki köklü bir sorunu da yansıtır: Suskunluk.

Birçok kurumda sabah sekizde gelip akşam beşte çıkan, verilen işi yapan ama hiçbir şeye karışmayan insanlar görürüz.

Çoğu zaman çalışkan, düzenli ve sadıktırlar ama bir ortak özellikleri daha vardır: Sessizdirler.

Bir fikri olsa da dile getirmez, haksızlık gördüğünde konuşmaz, daha iyi bir yol bildiği hâlde susar.

“Benim işim değil”, “söylesem ne olacak ki” gibi cümlelerle kendilerini geri çekerler. Bu durum bireysel tercihten çok, kurumsal iklimin bir sonucudur.

Manzaraya En Tepeden Bakmak

 

İlk kez o zaman anladım…

Yıllar önce, Konya Meram’da köfte yemek ve ayran içmek için küçük bir tepenin üzerine çıkalım dedik. Tepede manzaraya bakarken fark ettik ki, hemen arkada bir başka tepe daha var. Çok da acıkmamış olmalıyız ki, daha güzel bir manzara görmek için biraz daha yürüdük ve o tepeye çıktık.

Sonra bir daha… Bir daha…

Her tepeyi aştığımızda, arkasında başka bir tepenin daha olduğunu gördük.
Aşağıdan baktığımızda, öndeki küçük tepenin manzaranın tamamı olduğunu sanıyorduk. Ama her yükseldiğimizde gördük ki, daha geniş bir bakış açısı hep bir sonraki yükseklikte gizli.

Sonunda Takkeli Dağ’a bakarken anladık: Konya’da ulaşabileceğimiz en yüksek yer orası…

“Sosyoloji, Demokrasilerde Yaşanan Zehirlenmelerin Panzehiridir”


Geçtiğimiz hafta Fransa’nın Nice şehrinde uluslararası, disiplinlerarası bir kongreye katıldım. Kongrede dikkatimi çeken sunumlardan biri, ABD’li gazeteci ve Boise State Üniversitesi öğretim üyesi Carissa Wolf’un, gazetecilik uygulamalarında ve eğitiminde sosyolojik yaratıcı yaklaşımlarla eleştirel hikaye anlatımı üzerine yaptığı çalışmaydı.

Wolf’un en çarpıcı cümlesi ise şuydu:

“Sosyoloji eğitimi olmadan gazetecilik eğitimi olmaz. Çünkü sosyoloji, demokrasilerde yaşanan zehirlenmelerin panzehiridir.”

Ardından ABD’de bile gazetecilik müfredatlarında sosyolojinin çoğu zaman göz ardı edildiğinden yakındı.

Wolf’un bu sözü beni derinden düşündürdü.

Çünkü sadece gazetecilikte değil, aslında bütün meslek alanlarında şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor:
“Sosyoloji eğitimi olmadan insanı, toplumu ve yaşadığımız dünyayı nasıl anlayacağız?”

EGE ZİRVESİ: 13. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’nde 30 ülkeden 500’den fazla bildiri sunuldu



İzmir, 13-15 Haziran tarihlerinde sosyal bilimler alanında önemli bir buluşmaya ev sahipliği yaptı. EGE 13. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, dünyanın dört bir yanından akademisyenleri bir araya getirdi.

30 ülkeden 500’ü aşkın bildiri, üç gün boyunca çevrim içi ve yüz yüze oturumlarda sunuldu. Türkiye’nin yanı sıra Kanada, Almanya, Fransa, Endonezya, Nijerya, Güney Kore, İtalya, Azerbaycan, Kazakistan ve Meksika’dan gelen bilim insanları, farklı alanlarda güncel çalışmalarını paylaştı.

Kongrede dikkat çeken sunumlar arasında, Anadolu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Erkan Yüksel’in başkanlık ettiği oturumda, çağdaş medya çalışmaları ve psikososyol araştırmalar ele alındı. 

Prof. Dr. Yüksel, iki ayrı bildiriyle dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal psikolojiye etkileri ile sağlık haberciliğinde etik ve güvenilirlik konularını tartışmaya açtı.


Navigasyon’un Öğrettikleri: “Rota Yeniden Hesaplanıyor”

Bu sabah İstanbul’dan Eskişehir’e doğru yola çıktım. Ne ilginçtir ki, aynı anda üç farklı navigasyon uygulamasını kullanmak gibi tuhaf bir deneyimim oldu. Ve yol boyunca düşündüm: Eğer navigasyon bir yaşam koçu olsaydı, onu nasıl tanımlardık? Hayatımızda nasıl bir rehber olurdu?


İyi Bir İletişimci Olmanın İki Küçük Sırrı…

 

Size iyi bir iletişimci olmanın sırrını anlatmak istiyorum bu yazıda. Düşünsenize, siz de bu iki temel beceriyi öğrendiğinizde, belki çocuklarınıza, öğrencilerinize, arkadaşlarınıza anlatmak istersiniz. 

Belki bir yaz tatilinde iletişim şeklinizde fark yaratabilirsiniz.

Ne dersiniz?

Bıçağın öteki yüzü: "Biz" olmak...

 

Evliliklerinin ilk günüydü. Henüz açılmamış koliler, mutfağın köşesinde duruyordu. Yeni bir hayatın eşiğinde, biraz telaş, biraz da heyecanla yerleşmeye çalışıyorlardı. Eşi bir şeyler hazırlarken o da salata yapmak istedi. Bekâr evinden getirdiği, elinin alışkın olduğu favori bıçağını aradı. Bulamayınca, “Bıçağımı gördün mü?” diye sordu. 

Eşi bir çekmeceyi açtı, bıçağı buldu, ama önce onu kucakladı ve gülümsedi: “Artık senin, benim yok; bizim bıçağımız var.”

Bu kısa sahne, bir ilişkinin ruhunu anlatmak için yeterli: Biz olmak. 

Evlilik, yalnızca iki insanın bir arada yaşaması değil, bir ben ve sen’in yavaş yavaş biz’e dönüşmesi sürecidir. Bu süreç kolay değildir. Tıpkı bir bilgisayar oyununda seviye atlamak gibi: Sahne değişir, kurallar değişir, karakterler gelişir. Yeni araçlar, yeni güçlükler, yeni beceriler gerekir. Ve her yeni aşama, daha çok iş birliği, daha çok empati, daha fazla “biz” bilinci ister.


İyileştirici bir ilaç: Nezaket...

 

“Bir kurumda nezaket yoksa, diğerlerinin bir önemi yoktur.”

— İsimsiz ama unutulmaz bir rapor cümlesi

Bir Hatıradan Hayatın Kalbine

Yıllar önce, ülkemizin köklü kamu sanayi kuruluşlarından birini tanıtım gezisi için ziyaret etmiştim. Orada görevli bir arkadaşımın anlattığı bir hatıra, yıllardır zihnimin bir köşesinde durur.

Kalite süreçlerini geliştirmek amacıyla kurum, yurt dışından bir dış değerlendirmeci davet eder. Bu uzman kişi, tesisi en ince ayrıntısına kadar gezer, çalışanlarla konuşur, üretim süreçlerini izler. Yaklaşık bir ay süren gözlemlerin ardından, heyecanla beklenen rapor günü gelir. Yönetim Kurulu, uzunca bir toplantıda anlatılması beklenen kalın bir rapor bekler. Ancak raportör kürsüye çıkar, derin bir sessizlikte tek bir cümle kurar:

“Bir kurumda nezaket yoksa, diğerlerinin bir önemi yoktur.”

Başka da bir şey söylemez. Verdiği rapor işte bu tek cümleden ibarettir.

O an bu sözün anlamını tam kavrayamamış olsam da bir kenara not etmiştim.

Yıllar geçtikçe, özellikle günümüzü, değişen yaşamlarımızı, kurumlarımızı ve hele de sağlık kurumlarını düşündüğümde, bu cümle çok daha derin anlamlar taşımaya başladı.


Bunu Konuşmamız Gerekiyor: Cinsel Sağlık Konusunda Tehlike Büyüyor

 Birinin bunu yazması gerekiyordu. 

Yazıyorum!

Maalesef son zamanlarda gençler arasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusundaki farkındalık ve bilgi eksikliği sessizce büyüyen ciddi bir soruna işaret ediyor. Bu eksiklik, artık bir halk sağlığı sorununa dönüşmüş durumda.

Geçtiğimiz gün üroloji uzmanı bir arkadaşımla konuşuyorduk. Bana şöyle dedi:

“Gençler arasında cinsel yolla bulaşan hastalıklar salgın düzeyine ulaştı ve hızla yayılıyor. Hatta gençlerin çoğu ne yaşadığının farkında bile değil ve doktora başvurmaları gerektiğini bile bilmeden bu hastalıkları taşıyorlar. Tedavi olmayanlar başkalarına da bu rahatsızlıkları bulaştırıyor ve salgın hızla ilerliyor.”

 

Kanal 26’da medya, manipülasyon, etik ve yapay zekayı konuştuk

Jülide Aykut’un hazırlayıp sunduğu Misafir Köşesi programında derin bir sohbete daldık!  

🔍 Programda neler konuştuk? 

• Medyanın gücü: "Gündem belirleme" ve kitleleri yönlendirme etkisi nasıl işliyor? 

• Demokraside medyanın rolü: Tarafsızlık mümkün mü? Yoksa yeni kriterimiz şeffaflık mı? 

• Yapay Zeka Devrimi: Matbaa kadar köklü bir değişim kapıda! Peki etik sorunlara hazır mıyız? 

• Dijital dolandırıcılık: Sahte web sayfaları, tehlikeler ve korunma yolları…  


📌 Programı şurada izleyebilirsiniz: 

https://www.youtube.com/watch?v=_nplkwvQhl0

Akademik Dünyanın Yeni Tehlikesi: Sahte Konferans Dolandırıcılığı ve Nasıl Korunabilirsiniz?

 

Geçtiğimiz ay, Dubai’de düzenlenecek “International Conference on Media and Film Studies (ICMFS-25)” adlı akademik toplantıdan sözlü bildiri sunmak üzere kabul aldım. Resmi işlemler için üniversitemin BAP birimine başvurumu ilettim. Önceki gün, sürecin tamamlandığı bilgisini alınca, uçak ve otel rezervasyonlarına başlamak üzereyken; nedendir bilmem, içime bir kuşku düştü…

Otelden Gelen Şok Yanıt: “Böyle Bir Etkinlik Yok!”

Konferansın yapılacağı iddia edilen otelin resmi e-posta adresine “özel bir indirim olup olmadığına ilişkin” bir soru gönderdim.

Aldığım yanıt çarpıcıydı: “Belirttiğiniz tarihlerde otelimizde böyle bir organizasyon planlanmamıştır. Dolandırıcılık vakasıyla karşı karşıya olabilirsiniz.” 

Dünyanın en zengin insanlarından birinin ilkelerine göz atmaya ne dersiniz?

 

Bodrum’da banka müdürü arkadaşım Umut Tezgin’in yaklaşık iki yıl önce tavsiye ettiği bir kitaptan söz etmek istiyorum: Ray Dalio’nun “İlkeler” kitabı… Onun tavsiye ettiği harika birkaç kitabı hemen okuyup bitirmiştim ama bu kitaba nedense sıra gelemedi bir türlü. Sonra iki kez okudum. Okurken sayfalarını en çok renklendirdiğim kitaplardan biri oldu. Kitaptaki en çarpıcı cümlelerden biri belki de şu: “Hayatınızın kalitesi, verdiğiniz kararların kalitesine bağlıdır.”

İletişimciler için farklı bir kariyer kapısı...

Yeni Rektörümüz, eski mezunumuz Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, bugün fakültemizin konuğu oldu.  “Gönüllü Olmak Kendini Bilmek” konusunda bir seminer verdi. 

Öğrencilerimize, “Kariyerini bir sivil toplum kuruluşunda sürdürmek isteyen var mı?” diye sordu. Hiçbir öğrencimizden yanıt çıkmadı. Belki de bugüne kadar hiç de düşündüğümüz ya da hedef tahtasına koyduğumuz bir alan değildi. Gerçi çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev yapan mezunlarımız vardı ama STK’ların kariyer kapısı olabileceği fikri bizde pek de uyanmamıştı.

Bilimsel araştırma nasıl başlar?

Makale, bildiri, tez ya da proje yazmaya başlamadan önce atılması gereken ilk adım, bir araştırma konusu, sorunu, herhangi bir güçlük ya da meselenin bulunmasıdır.

Araştıracağız ama kimi, neyi ya da nereyi, nasıl ele almamız gerekiyor sorusuna yanıt vermemiz gerekir.

Araştırma konusu gökten zembille bize inmez ya da masa başında oturarak ilham gelmesini beklersek daha çok bekleriz…

Sağlık Bakanlığı için "Sağlık Haberciliği Kılavuzu" hazırladık

Sağlık haberciliğinde daha iyiye nasıl ulaşılabilir? Bunun için neler yapabiliriz? Bizim de bir katkımız nasıl olabilir? Daha iyisi nasıl mümkün olabilir?

Yaklaşık 15 yıldır bu alanda epey yol kat ettik, pek çok öğrenci, muhabir, akademisyen yetiştirdik. Onlarca yayın, makale, bildiri ve kitap ürettik. Hatta bir de uzaktan eğitim programı geliştirdik. Ve elimizden geldiğince koşmaya devam ediyoruz. 

SAĞLIK MUHABİRLİĞİ EĞİTİMİ

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun katılımlarıyla, Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü ile Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliğinin koordinasyonunda, Anadolu Ajansı Haber Akademisi’nin de katkılarıyla gerçekleştirilen “Sağlık Muhabirliği Eğitim Programı” oldukça verimli geçti. 

Toplantının açılışında Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürü Doç. Dr. Muhammed Atak, “Dünyada Sağlığın Geliştirilmesi ve Sağlık İletişimi” hakkında açıklamalarda bulundu.  

Ben de “Sağlık Haberciliğinin Dili, Sağlık Haberciliğinde Etik ve Hukuki Boyut” üzerine bir konuşma yaptım.  



Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Danışma Kurulu...

Değerli hocalarım, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof Dr Nazife Güngör ve İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Başkanı Prof Dr Süleyman İrvan'a teşekkür ediyorum. 

📰 Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü, akademik müfredatın geliştirilmesi, gazetecilik eğitiminin kalitesinin artırılması ve medya sektörüyle ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla Gazetecilik Bölümü Danışma Kurulu’nu oluşturdu.

Mutluluğu seçiyorum...

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr Öznur Özdoğan ile Ankara'daki Bağımlılıkla Mücadelede Önleyici Adımlar Çalıştayı'nda iki gündür beraberiz. 

Pek çok konuda sohbet etme fırsatı bulduk.

Hocam diyor ki, 'Vicdan en önemli meseledir. Vicdan, içimizdeki sestir. Herkes kendi vicdanının sesini dinlesin. Mutluluk vicdanını dinlemektir. Vicdanına uygun yaşamaktır.'

Hocamızın çok güzel çalışmaları var. 

Bağımlılıkla Mücadelede Önleyici Adımlar Çalıştayı

Bağımlılıkla Mücadelede Önleyici Adımlar Çalıştayı, 24 – 25 Şubat 2025 tarihlerinde Ankara Cebeci Site Öğrenci Yurdu’nda, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Ankara Üniversitesi’nin ortaklığında gerçekleştirildi. 

Çalıştaya Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın BAK, Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Av. Doç. Dr. Safa KOÇOĞLU, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR, rektör yardımcıları, bakanlık uzmanları, akademisyenler, saha uzmanları, bağımlılıkla mücadelede aktif rol alan paydaşlar ve öğrenciler katılım sağladı.




Hayat Okulu'nda hayatımızı konuştuk

Benim için bir çırpıda geçen 52 yıl… 

Gerçi, biri yaşımı sorsa hep farklı bir şey söylerim. O an aklıma ne gelirse, içimden ne geçerse…

Şimdi aynada yüzüme bakmadan söylüyorum: “52” diye…

Dilim hala varmıyor 53 demeye…

Neyse, cumartesi akşam, sevgili Jülide Aykut'un moderatörlüğünü yaptığı Kanal 26’da yayınlanan Hayat Okulu programına konuk oldum. 


İletişim Bilimleri Fakültesinin ilk Ar-Ge projesini tanıttık

 Anadolu Üniversitesi teknoloji transfer ofisi, ARİNKOM tarafından 12 Şubat 2025 Çarşamba günü ANAÇ Kuluçka Merkezi'nde gerçekleştirilen toplantıda “Sağlık Haberciliği E-Öğrenme Programı için Eğitim Altyapısının Tasarlanması ve Geliştirilmesi” Ar-Ge projemizi anlattık.

Bazı şeyler paylaştıkça çoğalır

Bazı şeyler paylaştıkça çoğalıyor. 

Bu kez de T.C. Sağlık Bakanlığı için hazırladığımız İletişim Bilimleri Fakültesi'nin ilk Ar-Ge projemizin gelişim sürecini dinleyenlerle paylaştık...


"Sağlıkta İletişim Sağlıklı İletişim" eğitimlerimiz devam ediyor.

Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erkan Yüksel tarafından Eskişehir Özel Anadolu Hastanesi personeline 24-27 Aralık günleri arasında verilen "Sağlıkta İletişim Sağlıklı İletişim" konulu eğitimde iletişim, kendini ve başkalarını tanıma, iletişim becerileri, davranış stilleri, farklı kişilikler, hastalar ve yakınlarıyla iletişim, dezavantajlı hastalarla iletişim, iletişim engelleri, iletişim çatışmaları ve yönetimi, stres yönetimi konularına yer verildi. 


Prof. Dr. Erkan Yüksel yaptığı açıklamada, iletişim eğitimlerinin neden gerekli olduğunu anlattı. 

"Aslında ilkokuldan beri iletişim eğitimlerinin eksik kaldığını düşünüyorum. Okulda sayıları saymayı, yazıları yazmayı öğreniyoruz ama iletişim becerileri konusunda özel bir eğitim almıyoruz. Oysa bugün yaşadığımız hangi sorunu ele alırsanız alın, altında mutlaka iletişim sorunlarının yattığını göreceksiniz." diyen Prof. Dr. Yüksel, pek çok sağlık sorununun altında da yine iletişim sorunlarının bulunduğunu belirtti. 

Olumsuz duygu ve düşüncelerin insan bedeninde olumsuz etkiler doğurabildiğini vurgulayan Yüksel, iletişim ve ilişki sorunlarının öncelikle insanını kendini ve başkalarını tanıması ve anlamasıyla aşılabileceğini kaydetti. Yüksel, "Eğitim programımızda gerçek yaşam, insan duyguları, düşünceleri ve davranışları arasındaki ilişkiyi farklı kişilik yapıları üzerinden uygulamalı olarak anlatıyoruz." dedi.

Daha sağlıklı iletişim ve ilişkilerin daha sağlıklı birey, ekip ve toplum yetiştirmede önemli olduğunu dile getiren Yüksel, "İnsan anladığı ve anlaşıldığı yerde çiçek açar. Bunun için de sağlıklı iletişim şart" diye konuştu.